12 Ağustos 2009 Çarşamba

dokun bana...

İçten, sıcak bir dokunuşun, derinden bir bakışın anlattıklarına hiçbir kelime tercüman olamaz...

O, "Dokun bana, ama gerçekten dokun, öyle elini elimin üstüne koyup temasta bulunurken, baska şeylerle kafanı meşgul ederek geğil, sadece beni görerek, herşeyinle dokun bana ve hisset" diye bağırırken, kelimelere dökmese de, tüm bedeni bunu söylüyor olsa da, bunu nasıl da görmüyordu, nasıl da bilmezden geliyordu adam...
Sevgiyi mi bilmiyordu, sevmekten mi kaçıyordu? Bilmediği şeyi, anlamaması hoş mu karşılanmalıydı, yoksa kolaya kaçıp, kendini sakladığı için iyice bir silkelenmeyi ya da silleyi hak etmiş miydi?
Bu bir oyun muydu? Bir taraf oyun oynamayı bilmiyorsa bu işin sonu ne olurdu?
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder