25 Kasım 2009 Çarşamba

Güç

Nedir güç?

21 Kasım 2009 Cumartesi

kazananlar kaybedenler...

sanki son kez gözyaşı döktüm ve temizlendi yüreğim...
Bugün çok daha güçlü, çok daha hasarsızım...
Okudugum bir cümle beni daha güçlü kıldı...
Tam da ihtiyacım olan zamanda, tam da ihtiyacım olan canımın için dostumdan gelmişti, nasıl bir ruh hali içinde oldugumu bilmeden...şans eseri...
Yaşlanmamak için neler yapmak gerektiği yazıyordu madde madde...
Picasso'dan, Miro'dan, Dali'den ve 80+ yasından sonra cıkarttıkları muhtesem işlerden bahsederek...
Diyordu ki:
-Gözyaşları olacaktır. Ağla, yas tut ve sonra yeni yaşamlara geç...
- Vicdan azabından uzak dur. O insanı yer bitirir...Yeni insanlar tanı, dostlarınla ol, gez, toz ,kafanı dagıt, yeni ülkelere git, ne yap et, vicdan azabından kendini uzak tut.

Tam da benim hissettiklerim bu sıralar...
Çok değer verdiğim birisini üzdüğüm için vicdan azabı, ve beni üzen için hala gözyaşı...
Ama hepsi geride kaldı, kalmalı...
içimdeki o büyük bir yenilik olacak umudu güçlenirken aklım ve kalbim artık arkaya dönüp bakmamı engellemeli.

19 Kasım 2009 Perşembe

yok...

bu bir terapi...yazmak rahatlatıyor...kimseye hiç kimseye anlatmak istemediklerimi, hiçbir zaman paylaşsam da böyle anlatamayacagımı bildiğim için ya da anlayamayıp yine de benim için üzülecekleri için anlatamadıklarımı döküyorum işte...
ama kendimi neden gözetleniyormuş gibi hissediyorumn hala?
kendi kendime konusmak en tehlikesizi belki... buraya dökülen her kelimenin bilen birisine gitmesinden cekiniyorum hala ve yine de...
Hayatında ilk kez bu gibi seyler yasayan ben değilim ama bunları acıkca yazmak cesareti gösteremeyip de terapiyi yazmakta bulan, yani zaten anlatamadıgı için bunalan, yazamayıp daha da bunalan, kendini bir türlü, hiçbir zaman rahat bırakmayı beceremeyen az salaktan da biriyimdir...
off kendi kendimi düzeltemiyorum, hala olmuyor işte...
alışamıyorum....
bunun bir çözümü var, tek dileğim de onun gerçekleşmesi...
ama ne zaman olacak?

rosaria flores söylerken...

hayatında cok kişi var, sonra birden kimse yok...
hayatında o var, sonra birden birden! yok...

18 Kasım 2009 Çarşamba

yorgunum

günde 15 saat çalışarak, 7 saat uyuyarak (kahretsin ki az uyumaya bünyeyi bir türlü alıştıramıyorum), 1 saat yolda ev iş arasında geçirerek, toplamda kendimi dineleyebileceğim sadece 2 saatimin oldugu bir sekilde çalışıp duruyorum günlerdir...
Yatağa basımı koyup uyumaya geçene kadarki yorgunluktab bitik bedenin ihtiyaç duydugu 2-3 dakikada bile iş düşünmek zorunda kalıyorum...
ve tüm bu stres dolu günlerimde bile, iki arada bir derede, aynaya bakarken, duş alırken, yolda bi şarkı dinlerken ya da arabamı iş yerinin otoparkına park ederken, yani işe başlamama 5 dakika kala bile bir an geliyor, göz yaşlarıma engel olamıyorum...
Gelip gözümün ucuna oturuveriyorlar işte...
Kabullenemiyorum, olmayacak olsa da, olmayışına üzülüyorum, böyle oluşuna daha çok üzülüyor, yıpranıyorum...
Kızamıyorum, hiddetliyim gibi geliyor ama değilim aslında biliyorum...
Ona has bir sekilde kırık ve buruk hissediyorum...

Artık bu ruh halinden kurtulmak istiyorum...
Pure mutluluk, pure aşk istiyorum...

17 Kasım 2009 Salı

Radyoda bir yarım şarkı...

Hani radyoda bir şarkı çalar ve o senin en sevdiğin şarklılardandır da sen sadece şarkının sonuna yetişmişsindir...

Nakaratı, sesi sonuna dek açıp, bağıra çağıra söylemeye başlarsın, hemen ayak uydurursun...

Tam hızını almış, yüzüne bir gülümseme yayılmış, nakaratı ikinci kez söylemeye ve şarkını devam ettirmeye heveslenirken, şarkı o anda bitiverir de şaşırırsın, üzülürsün ya...

İşte sen de öylesin, söyleme hevesi kursağımda kalan, yarım kalmış şen bir şarkı...